1 Nisan 2010 Perşembe

TESKERECİLER GECEMİZ

Yirmiüçbuçuk aydır askerim. Onbeş gün sonra vatan görevim bitmiş olacak. 47/3 tertipler olarak iyi bir veda gecesi yapacağız. Veda geceleri için bando bölüğünden arkadaşlarımız hazır. Yer olarak Kışlanın ortak kullandığımız yemekhanesi(aynı zamanda gazino).Organizasyonda neler yapacağımız, ne ikram ederiz, bunları tartışıyoruz. Her bölükten aynı tertip arkadaşlarımız var,veda gecesi ortak yapılacak. Teskereci sayısı 16 kişi veya 17 de olabilir. Bunlardan biri ben, birisi Üçburgu'dan Haydar Öztürk, diğeri Bılık köyünden Cafer Karakaş. Yani teskerecilerin üçü Devrek'li olmuş oluyor. Buraya kadar her şey normal. Veda gecelerine yüzbaşımız veya diğer bölüklerin subay astsubaylarından katılanlar olurdu. Ne olduysa bundan sonra oldu. Şeytana uymak diye birşey varsa tam bizim için söylenmiş bir söz.

Teskereci arkadaşlardan birisi Hamza isminde, aslen göçmen olan, bölüğün hamamına bakan İstanbul'lu bir asker. Toplantıda dedi ki "ya arkadaşlar, belasız kazasız askerliği bitirmişiz, şükür mahiyetinde mevlit okutturalım". Bir kısmı haklı dedi, bir kısmı eğlenelim dedi. Aslında ben ne dersem o olurdu,adil olsun diye oylama yapalım dedim. Ben ve hemşehrilerim eğlenceye el kaldırdık, diğerleri, mevlit diyenler oylamada bizi geçti. Bizden önce de bazı tertipler yemekhanede mevlit okutmuşlardı.

Yarı gönüllüyüm akşama mevlit okutturacağız. Veda gecelerinde kurulan ses düzenini yine kurduk (Aklımız durmuş..Mevlitte ses düzeninin ne işi var).

Yemekhanede asker okuyor ses hoparlörlerden normal olarak dinlenecek kadar. Aylardan Temmuz, hava sıcak, yemekhanede millet sıkıldı, aslını sorarsan dinleyen de ayıp olmasın diye dinliyor. İşte bu sırada yemekhane dışına çıkanlar için sesi yükseltmişler askerin biri hoparlörün birisini dışarı çıkarmamış mı. Bir cumartesi akşamıydı, subay lojmanlarına karşı kışladan mevlit sesi(yazarken utanıyorum). Neyse nöbetçi subayını arayıp cihazı kapattırmışlar. Nöbetçi subayı lise mezunlarının yedek subay yapıldığı dönemin hakkından yararlanmış bir asteğmen. Çok kötü fırça yemiş. Telaştan Parola yazan zarfı nerede unuttuğunun derdinde. Başta söylediğim gibi şeytan ayağımıza dolaştı.

Sabah kışlaya askeri yargı mensupları geldi. Bizi yemekhaneye sokup tek sıra oturttular. Hazırlanmış soru kağıtlarını dağıttılar. Birinci soru, bunu kim organize etti.Ses cihazını kim kurdu. Yazıya kimse başlamamıştı. Ayağa kalktım, arkadaşlar birlikte düzenledik, herkes doğrusunu yazsın dedim. Askeri savcı "bir daha ağzını açma elebaşı mısın" dedi. İfadeleri yazdık verdik. Bizi aldı mı bir korku. Askerliğimiz yanacak, hapis yatacağız. Rahmetli hemşehrim Haydar "Sen kibar adamsın hapis yatamazsın, benim üzerime at" demişti. Subay ve astsubaylar olayın çok korkunç olduğunu söylüyorlar, hatta bizim cezalandırılmamızı istiyorlardı.

Geceleri kabus görüyorum. Merkez komutanlığını iyi bilirim, telefonlerın bakımını, pil değişimini ben yapardım. Ordu Spor'un kalecisi Hüsnü ile kız öğretmen okulu tarafında gezmişiz, o bölge askere yasakmış. Merkez komutanlığında nezarette kaldık üç saat kadar. Bereket bizi arayıp da kurtardılar.

Mahkemeye falan çağıran olmuyor. Günde bir iki kilo zayıflıyor gibiyim, içimin yanmasından yemek yiyemiyorum. Ceza gelse bile ben gittikten sonra arkamdan gelsin diyorum. Kademenin başçavuşuna yüzbaşıya söyleyiver, üzerimdekileri teslim edeyim beni teskereye yollasın, dedim.

Başçavuş ikindi vakti "hiç sesini çıkartma sen şu anda hapis yatıyorsun" dedi. Askeri yargı mahkeme edilmelerine gerek yok kararı vermiş, olay kapanmış... Ceza işi bizim Yüzbaşıya bırakılmış, bu askerlerin cezalandırılıp verilen cezaların bildirilmesi istenmiş. O da bize hissettirmeden cezalandırmış. Yaşıyorsa ellerinden öpüyorum Lütfi yüzbaşımın. Herkesin başına iş açtığımızdan özür diliyorum.

Sevgili Yüzbaşım yine duramamış olacak ki neyin varsa teslim et, dedi, yarınki günlerde elime izin kağıdını verdiler. Gece 24-01 saatleri arasında Ankara-Zonguldak trenine bindim. Asker arkadaşlarım beni trene bindirene kadar istasyondan ayrılmadılar. Askerlik borçlanmasını yaptım. Askerlik hizmeti= 720 gün yazıyor. 24 Ay askerlik benimle son buldu. Benden iki ay sonra askere gelenler 22 ay askerlik yaptı.

Burada askerlik anılarımı bitiriyorum. Bütün bu yazdıklarımın şimdiki askerlikle ilgisi yoktur, 40-50 yıl öncesinin askerlik anılarıdır. Örnek, şimdi telefonlar merkezi bataryalı, o zaman biz pil değiştirirdik.. Yazarken yaşıyorum, yazmamak için bilgisayardan adeta kaçıyorum ne hikmettir anlamadım.

(ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞ, OKUNMUŞTUR. Lami)

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Aklıma iki deyim geldi:

    Birincisi: Ezilmişler, bir müddet sonra ezilmeye o kadar alışırlarmış ki, özellikle askerlikte, neden ezildiklerini sorgulamak yerine, hep, kendilerinin de başkalarını ezebilecekleri günlerin gelmesini hayal ederlermiş. O yüzden de, 3 gün önce gelmiş asker, kendisinden sonra gelen askeri dövme fırsatı ararmış. Oysa ikisi de aynı, ikisi de ezilmiş.

    İkincisi, bizim oraların bir deyimi: Gittiğin yerdekiler körse, sen de bir gözünü yum, derler. Zamana ve mekana göre, nasıl davranılması adettense, öyle davranacakmışsın. O zaman mevlüt sesi için soruşturma yapanlar, şimdi aynı soruşturmayı yapmazlar.

    YanıtlaSil