13 Şubat 2010 Cumartesi

ISLAH ÇALIŞMALARI EKİ

12 Eylül Askeri yönetiminin Gölcük Güllübahçe'de bizleri misafir ettiğini, bizleri islah etmek için subay ve astsubayların bazılarına Türkçe, Tarih, Din Bilgisi üzerine dersler verdirdiğini yazmıştım. Yazmıştım yazmasına da, iki islah aracından söz etmemiştim. Düşündüm ki bunu kimse yazmasa aynı yanlış ilerde tekrar yapıldığında benim sorumluluğum olmayacak mı? Askeri yönetime iş adamları demişlerdi ki
Türkiye'nin sorunu kaynak sorunu, çalışanların maliyeti yüksek, halbuki buralardan tasarruf edilse kaynak yaratılır, yeni yatırımlar yapılır, işşizlik önlenir. Akla yatkın. Yönetim ikramiyeleri keserek, toplu sözleşmeleri askıya alarak, iş adamlarına kaynak yarattı (Altın yıllarını yaşadılar-Gazetelerden). Yatırım yerine villa, yat, lüks eğlenceyi tercih ettiler(Yatırım yapanlar da olmuşsa onları ayrı tutarım). Bizim ıslah edilmemizi kimler önermişse önermiş, o da akla yatmış.

Yanlışlık olarak nitelediğim ve yazmaya karar verdiğim ıslah uygulamasının birincisi,sopaya takılmış Türk Bayrağı. Havalandırmaya bahçeye çıktığımızda, birimizin eline veriliyor, bayramlardaki gibi arkasında yürüyüş kolu oluşturuyoruz. Bahçede üç dört tur atıldıktan sonra, dağılabilirsiniz, diyorlar.

Yani insan onurunu en ayaklar altına alan bir uygulama. Bir devrimciyi bayrakla islah etmeye çalışmak, olsa olsa başka ülkelerin çıkarlarını savunmayı Türk milliyetçiliği sanan bir ideolojidir, zavallılıktır. Bana çok dokundu ilk iki gün. Aklım başımda olmasa bizi içeri tıkanlara karşıyım ya, bayrağa da karşı olacağım, sanki bayrak beni işkence aracı olarak kullanabilirsiniz, dedi.

Bu uygulama yürüyüş kolundaki arkadaşlarımızın marş söyleyerek yürümelerinden sonra sona erdi. Zaten bağımsızlık mücadelesi için içeriye girmiş olanlar bağımsızlığımızın sembolü bayrak da ellerine geçince yeri göğü inletir oldular. 12Eylül'cülerden daha fazla bayrak, vatan demek abesle iştigaldir.

Bayrak uygulaması son buldu, sıra istiklal marşıyla terbiye etmeye geldi. Öyle ya emperyalizmin boyunduruğuna ülkeyi devrimciler sokmuştu; bunlara akşam sabah istiklal marşı okutturulmalıydı.

Cezaevi nöbetçi astsubayı maltada bizi topladı. Arkadaşlar, aldığımız emre göre sabah akşam istiklal marşı okunacak, dedi. Önce bir arkadaş çıktı, ben okumam€, bu istiklal marşını işkence aracı olarak kullanmaktır, istiklal marşına saygısızlıktır.
Derken, iki üç, ben de dahil, okumayız dedik(Bu uygulamayı akıl eden güya devrimcileri kızdırıp bunaltarak, bu değerlere sövdürecek, sonra tefe koyacak). Astsubayımız, arkadaşlar, çevik güç gelir burayı basar, üç beş kişi ölür, dedi .Bir anda kan beynime yürüdü, ölümden ötesi var mı, diye geçti içimden. Sayın komutan cunta başlarının burada suçsuz sebepsiz üç beş kişinin ölümünü göğüsleyebilecek gücü yok. Burada bu söylediğinizden ben korkarım. Diğer arkadaşların ölümden falan korkacacağını sanmayın, dedim; bir duraksama...

İleri gittiğimi anladım, daha sakin bir uslupla, sayın komutan sen bizi tanımazsın, biz seni tanımayız, konuyu üstlerinize iletiniz şu sebeplerden söylemek istemiyorlar, dersiniz, gereğini onlar düşünsün, dedim. Arkadaşlar, Zeki bey haklı, dedi.

İstiklal marşının söylenme koşulları dışında söyletilmek istenmesi hayata geçirilemedi. Eskisi gibi hafta sonları, pazartesi günleri istiklal marşımızı coşkulu söylemeye devam ettik.

Zoruma giden bir şey daha var. Bu anıları yazma zamanımın, askerlerimize karşı yürütülen belli merkezli çoğu iftira nitelikli kampanyalarla aynı tarihlere rast gelmesi. Sosyalist, komünist, ilerici, devrimci, ismi ne olursa olsun bu coğrafyada barınabilmek için gücünü halkından alan donanımlı bir ordumuzun olması gerektiğini herkes bilir.

Güllübahçe'de tutukluların ihtiyaçları hangi paralarla karşılanır, parası olmayan ne yapar konumuz buydu.

Koğuş içinde her siyasetin aile yapısı gibi bir yapısı var. Bu siyasetlerin orada seçilen başkanları, saymanları var. Bu aile yapısına komün diyorlar. Parası gelenler istedikleri kadar miktarı ait olduğu ailenin vezne işine bakanına verir,
bu paralarla ihtiyaçlar karşılanır. Veznede para kalıp kalmadığı kimseye söylenmez başkanın haricinde. Vezneye kim ne kadar para verdi, kimin parası gelmiyor, aynı aile içinde açık edilmez. Herkes ihtiyacı olanı yazdırır, ihtiyaçlar karşılanır, mühim olan budur. Bir siyasi grup ekonomik olarak güçsüz olsa bile genel koğuş başkanı bunu halleder, kaynak yine koğuş içindedir. Paranın yüzü tatlı ya, önce paranın paylaşılmasına hayret ettim, bana gelen paraların hepsini vezneciye vermedim kendime ayırdım. Bir süre onra yaptığım işin ayıp olduğunu anladım, durumumu düzelttim. Fazlalıklar koğuşta parası gelmeyenlerin ihtiyaçlarına gidiyor.

Dergilerle ilgili yazacaklarım var. Donanma komutanlığının eski yeni dergilerini, komutanlık, canları sıkılmasın diye bize yollamış. Dergilerde her şey var. Örnek; gemilerin uskur düşürmelerini önleme düzenekleri,(Konik geçme , hem konik geçme hem kontr somun, kama kanalı, somun başı pimi, konik geçme hidrolik basınç sistemi). Başka bir örnek; komsu ülkelerle olan ilişkiler (normal seyretme, gerilimi tırmandırma, yumuşama vs). İlgi duyanlar için dergiler iyi oldu.

Saç traşları askeri berber tarafından cumartesi günleri malta denilen yerde ucuz fiata yapılırdı. Saçlar sizin istediğiniz şekle göre kesilirdi. Tabii askeri esasların geçerli olduğu yerde subay traşı olabilirsiniz, anlamında.

12 Eylül'le ilgili filmleri izlemiyorum, aynı şeyleri yaşamamak için. Zor oluyor ama...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder