8 Şubat 2010 Pazartesi

GÜLLÜBAHÇE -2-

12 Eylül Askeri Darbesinin bizlere tahsis etmiş olduğu Gölcük Güllübahçe askeri konuk evine alıştık. Havalandırmaya giriş çıkışlar, sayım, yemek alma, bulaşık yıkama, dışarıya sipariş verme, ziyaret saati,oynayabileceğimiz oyunlar vs. Tüm kuralları öğrendik. Askeri hapishane olduğundan askere ne uygulanıyorsa bize de o uygulanıyormuş.

Geldiğimizin ilk haftası, üzeri numara yazılı dikdörtgen tahta boynumuza kolye gibi asıldı, fotoğraf çektirdik. Fotoğrafın göğsündeki numara okunacak şekilde(Daltonların çızgili pijamalarının göğsündeki numaralar gibi.)

Oyunlardan satranç ve domino serbest. Satrançlar el yapımı. Genç yetenekler ekmek içinden şekerli su ile (belki limonda var)hamur yapıyorlar, hamur kıvama geldiğinde şah, vezir, piyon, kale, at ve fil yapıyorlar. Üretim fazlası olduğundan bizim yapmamız gerekmiyor, bize veriyorlar. Orada yapılan satranç takımı kadar güzelini piyasada bulamazsın, nasıl boyuyorlar bilmiyorum. Domino taşları kartondan yapılma eskidikçe yenisini yapıyorlar.

Bizim kaldığımız koğuşta aynı davadan üç arkadaşız.Ben, Haşim ve Hayrettin.
Haşim sendikanın bir önceki sekreteri, Hayrettin daha önceki şube başkanı. 11 Eylül itibarı ile işyeri baş temsilcisi, ben de sendikanın şube başkanıyım. Daha önce Haşim'ler yönetimdeyken baştemsilcilik yaptım.

Koğuşumuzda başka sendikacı arkadaşlarımız da vardı. Mesela beni satrançta sürekli yenen Aster-İş şube başkanı (Rahmetle anıyorum)Cihan Abi, Eskişehir Maden-İş bölge temsilcisi Dursun Abi. Dursun abinin sendikası Disk'e bağlı olduğu için savunmasını onbeşe yakın avukat üslendi. Biz Türk-İşe bağlıydık,hatta Genel Merkezimiz yattığımız yere çok yakındı. Bırak avukat tutmayı ziyarete bile gelmediler.Ben zaten beklemem de. Haşim çok güveniyormuş genel merkeze, aranmadığı için çok üzüldü. Genel merkez genel sekreteri yapılan milletvekili seçimlerinde üstten veto yiyenler olunca Halkçı Partiden milletvekili oldu.

Haşim'e çalıştığımız yıllarda ninemin bir öyküsünü anlatmıştım. Ninemin "Umamıyom oğul umamıyom" dediği bir öyküydü. Haşim bunu unutmamış. Havalandırma saatine çıktığımız günlerden bir gün volta atarken, düşünüyorum ama kendime bir suç bulamıyorum, iyi düşün, ceza gerektirecek bir suç işledik mi Haşim ? dedim, yoo dedi. İşte bu yüzden. İlkbaharda hasret bitiyor tahliye oluyoruz. Umamıyom oğul, umamıyom... Haşim sen ninemi boşver, dedem cephelerde savaştığı için on yıldan fazla beklemiş, o ummayabilir ama ben umuyorum.

Hayrettin'le arkadaşlık yapmak zordu. Haşim'le iyi arkadaşlığımız vardı. İkimiz de dominoyu severdik, oyunda mızıkçılık olmazdı. Hayrettin'le oyunun sonunu getiremezsin(Kulakları çınlasın).

Havalandırma saati gelmiş dışarı çıkacağız. Haşim, ben çıkmıyorum, dedi. Olmaz, deyip birlikte bahçeye çıktık. Tek kişi volta atmak sarmıyor. İki kişi konuşarak volta atması iyi oluyor. Bazen eksik adam varsa futbola katılıyoruz. Haşim birkaç defa daha çıkmak istemediğini söylediyse de ben onu çıkartmadan kendim çıkmadım.

Sabahın erken saati. Bir çığlıkla koğuşta yatanlar fırladık. Çığlık atan çocuk tutulmuş, anlatamıyor, sadece Haşim abi, diyor, banyoyu tuvaleti gösteriyor. Haşim arkadaşımız banyoda yastık kılıfını su borusuna bağlamak suretiyle kendisini asmış.
Cezaevi yönetimi, savcı geldi. Eşofmanlı çoraplı bir vaziyette battaniye ile koğuştan alıp müdüriyet tarafına götürdüler. Artık tahliye olmanın da bir anlamı kalmadı, dedim, gözlerim su kaçıran musluk misali, yatağın kenarına yığıldım.

Üzerini soyarken mektup çıkmış, savcı okuyuvermiş. Dinleyenler arasında Hayrettin de olduğu için yazdıklarını bana anlattı."Arkadaşım Zeki, Hayrettin. Çoluk çocuğum size emanet, arkadaşlarımın yüzüne bakamam, sebebi Komiser.......ile Astsubay.......dır.". Ogün bu gündür ne çoluk çocuğunu tanıdık ne bir yardımcı olabildik.

Bu olaydan birkaç gün sonra bizi savcılığa çağırdılar. Savcı ile başbaşa kalınca, rahmetli bıraktığı mektupta sebep olanları yazmış, soruşturma açın, ne olur dedim. Oğlum bana verilen görev kendi kendini mi astı yoksa başkaları mı astı onun soruşturmasıyla sınırlı. Anlıyorum sizi, dedi.

Anladığımız kadarıyla, arkadaşlarını suçlattırıcı zora dayalı ifade almışlar. Haşim de bunu gurur meselesi yapmış, canına kıymış. Bunu bana söyleseydi hiç bir arkadaşının ona darılmayacağını bilirdi. Zora dağlar dayanmamış. Seka'da onunla çalışma mutluluğunu yaşayan her arkadaşımız bilir ki çok sevilen bir şahsiyetti. Sendikacı olmaktan başka hiç bir şeyi yoktu. Anılarımda ona yer vermek suretiyle ona olan saygı ve sevgimi göstermek istedim, hepsi o kadar.

Onurlu bir davranış mı,teslimiyetçilik mi, koğuşta çok tartışıldı. Nur içinde yat sevgili arkadaşım.

1 yorum:

  1. işi gücü bıraktım okuyormuyum, yoksa yazılanları yaşıyormuyum anlayamıyorum, bu ve buna benzer olayları hep kitaplarda okumuştum. yakınımdan birinin yaşadıklarını okurken gerçeklerle yüzyüze gelerek, duygulanmamak mümkün değil, hepsini bir çırpıda okudum, belkide bunları senden kaba hatlarıyla birkaçkez duydum ama bukadar duygulu, samimiyetini ortaya koyarak içtenlikle ve akışkan yazılmış anektod beni çok etkiledi, yazdıkça dahada okunası oluyor, devam zeki abi eskilerede git demokrat parti dönemine, bakacakkadıdaki futbol turnuvalarına, motosikletine, din eğitimine ve konuya bugünkü bakışına kadar hepsine, sen yaz bizler okur yorumlar ekleriz, haydi devam, bakalım yarın ne var?

    YanıtlaSil