19 Ocak 2010 Salı

12 EYLÜL SABAHI, 1980

12 Eylül Askeri Darbesiyle ilgili çok şey yazıldı, çizildi. Kenan Evren anılarını yazdı, Süleyman Demirel anı değil itiraf, diye cevap verdi. Bunda aradığınız her şeyi bulabilirsiniz.Hemde kaynağından. 27 Mayıs 1960 ihtilaline ait anılarımı yazıp 12 Eylül 1980 Askeri darbesine ait anılarımı yazmasam 12 Eylül darbesine haksızlık etmiş olurum.

Siyah beyaz televizyonumuzdan askerlerin yönetime el koyduğunu öğrendik. Komşumuzun oğlu kitap sevdiğimi, solcu olduğumu bildiğinden kapımıza gelerek haber verdi, Zeki abi darbe oldu, evde kitap varsa yok et diye. Kitap, dergi bizim gibilerin evinde mutlaka olur. Yasaklanmış yayın olmadığını bildiğimden rahatça, sağol, dedim. SEKA'da çalışıyorum. Aynı zamanda sendikanın Çaycuma Şube başkanı olduğumu bu arada belirteyim. Kahvaltı yapıyoruz eşim ve iki çocuğumla. Sabah iş için her zamanki gibi erken kalktık ama sokağa çıkma yasağı bildirileri okunduğu için işe gidemedim. Kahvaltıyı bu sebepten çocuklarla birlikte yapıyoruz. Biri dokuz, diğeri altı yaşında olan çocuklarım ne olduğunu kavramaya çalıştıkları yaşlarda. Sokağa çıkma yasağı var, uyan yok. Cuma günü Gökçebey'in pazarı. Köylerden pazara gelenlerin bir kısmı bizim evin önündeki yoldan geçiyorlar. Küfeyi sepeti yüklenmişler pazara satmaya mal getiriyorlar. Bir iki defa pencereden, gelen var mı diye baktım. Az sonra beni almaya geleceklerini söyledim. Eşim, kim gelecek, dedi polis-jandarma olabilir, dedim. Neden, dedi, sendikadan dedim. İyi ki söylemişim, daha sonra kimse şok olmadı.

Evin önüne polis minübüsü kahvaltı sofrası kaldırılmadan geldi. İçinde birkaç jandarma, üç polis. Kapıyı çaldılar. Ben daha önce hazırlanmıştım. Evden çıkarken eşim ne zaman geleceğimi sordu. Geleceğimi kim söyledi, belki hiç gelemeyebilirim, dedim (Gözaltında eşimin akrabası "Eve haber de vermedik, vakit de geç oldu, bu gece burada mı kalacağız yoksa" diyerek beni çok güldürmüştü. Gülmekten, çıkacağını kim söyledi, diyemedim. O gülmenin krize dönüşmesi, aynı sözü eşimin de kullanmış olmasıydı.)

Polis minübüsüne bindim, kapıya son bir defa baktım, araç hareket etti. Çarşı içinden geçerken Selim Özdemir'in kahvesinin önünde kalabalık oturuyor, Kamil Karademir ayakta konuşuyor. Darbe hakkında konuştuğu belli. Minübüsün ön koltuğunda oturan polis memuru "Burada hiç bir şey olmamış gibi herkes sokakta" dedi. Buranın halkı sıkıntıya gelmez, dedim. Ters bir bakış baktı, bir şey söylemedi. Kendime güvenimi canlı tutuyorum. Çaycuma Polis Karakoluna geldik. Zeki Albuz'u getirdik dediler. Beni getiren polis ve jandarma ekibi diğer dernek yöneticilerini getirmek üzere gittiler.

Komiser ve polis memurlarıyla bir de astsubay, sendika binasına geldik. Sendikada arama yapıldı. Tutanak tutuldu. Bir sureti bana verildi. Yasak yayın ve suç unsuruna rastlanmamıştır, diye. Tekrar karakola döndük. Karakol ana baba günü. Asker polis karması, son söz askerden çıkıyor, bazen tersi oluyor, organize olup görev bölümü yapamadıkları belli. Burada durmaya gelmez, içeri atıp adamı unutabilirler, dedim. Komisere yavaşça, ben gideyim, dedim git de ayrılma bir yere, dedi. Gece oniki. Seka işçi servisiyle doğru evin yolunu tuttum. Sonraki günlerde işyerinden alınıncaya kadar....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder